14 Kasım 2012 Çarşamba

Supernatural



   Eğer dizide Dean (Jensen Ackles) ya da Sam (Jared Padalecki) Winchester ile tanışacaksanız kafanızdan aşağı dökülecekler: 
    1-tuz (hayalet olmanız ihtimaline karşı) , 
    2-kutsal su (şeytan ya da vampir olabilirsiniz),
    3-çamaşır suyu (leviathan olabilirsiniz).  
    Ayrıca şeytan kapanı çiziminin üzerinde duruyor olacaksınız :))) bu da yetmeyecek Ruby'nin bıçağı ile kolunuzu kanatacaksınız. Şeytan olmadığınızın kesin kanıtı !

   Yolculuğuna  2005 yılında başlayan ve 8. sezonuna devam eden dizinin konusuna gelince , başrol oyuncularımız Dean ve Sam Winchester kardeşler çocukluklarından itibaren babalarının mesleği yüzünden (yaratık, hayalet ve şeytan avcısı) oradan oraya savrularak yaşamışlardır. Anneleri, henüz onlar küçükken sarıgöz denilen bir şeytan tarafından öldürülür. Bu olaydan sonra hayatları hem bir kovalamaca hem de kaçıştan ibaret olmuştur. Saatlerce dönmeyen babalarını motel odalarında beklerler.. Dean babasının izinden gitmeye, annesinin intikamını almaya ve kardeşini korumaya kararlıdır ama Sam sürüklenmekten bıkmıştır artık. Babasından ve Dean'den ayrılan Sam kendine farklı bir yol çizer ama bir gün eve döndüğünde nişanlısı Jessica'yı aynı annesi gibi odanın tavanında alevler içinde bulur ne yazık ki geçmişinden kurtulamamıştır.

   Çocukluklarından itibaren zaten doğaüstü yaratıklarla dolu bir hayatları olan kahramanlarımız babalarının notlarının da yardımıyla yollara düşüp avlanmaya başlarlar. 
  
---------------SPOILER İÇERİR--------------

  Akla gelebilecek her türlü doğaüstü yaratık yer alıyor bu dizide. Her kültürden, her dinden, her efsaneden parçalar bulmak mümkün. Bölümlerden birinde bizim üç harfliler bile işlenmişti! Bilirsiniz  cin genelde Alaaddin'in cini olarak algılanır ve şalvar giyer :D 
  
   Her bölümde olmasa da neredeyse yüzde seksen gibi bir oranda bir sinema filmi gibi başarılı bir konu, dekor ve gerilim unsuru içeriyor. Bazen bunun sadece bir tv dizisi olduğuna inanmakta güçlük çekiyorsunuz. Tabii ki bu kadar uzun soluklu bir dizide konu sıkıntısı çekilebiliyor. Sam ve Dean kardeşlerin başına da bu yüzden olabilecek herşey geliyor. Sevdikleri bütün herkesi (aile, arkadaşlar) kaybediyorlar çoğunlukla da gözlerinin önünde ve olabilecek en kötü şekillerde.. Kendilerinin başına da gelmeyen kalmıyor (ikisi de cehennemi boyluyorlar bir ara )

   Sam Winchester dizinin büyük bir bölümünü mızmızlanarak geçiren bir karakterdir.  21. Yüzyıl anlayışı olan hayatınızı seçebilirsiniz herşey sizin elinizde gibi felsefeler ne yazık ki kahramanımıza pek sökmez. Ne kadar kaçsa da avcılık onun bir parçasıdır ve dönüp dolaşıp aynı hayatın içerisinde sıkışmış bulur kendini. Ayrıca masum insanları canavarlardan kurtarma hizmetlerini parasız yapan kardeşlerimizin geçimini, kredi kartı sahtekarlığı yaparak sağlayan bir bilgisayar dehası olur kendisi :) 

    Dean Winchester kardeşinin aksine daha kararlı ve hedefine odaklı biridir . Yaptığı iş yani avcılık bütün hayatı haline gelmiştir. Belki farklı bir hayatı olabileceğine inanmayışından belki de bunun sonuçlarını çoktan kabullendiğinden (hayatlarına giren herkes canavarlardan nasiplerini alır) " hayatım elden gidiyor bir baba bile olamadım" diye hayıflanacağına yoluna devam etmeyi , öleceğini bilse bile kendisiyle beraber mümkün olduğunca çok canavar götürmeyi felsefe edinmiş biridir. Bu düşünce tarzının onu tatsız biri yapacağını sanabilirsiniz ama Dean abimiz tam bir abur cubur düşkünü , kadın avcısı , bir parça alkolik, klasik arabasının hakkını veren ( 1967 Chevrolet Impala) , klasik rock hayranı bir adamdır (ayrıca taş gibidir saygı duyuyoruz :)). 
  
    Dean Winchester'ı canlandıran Jensen Ackles, Sam Winchester rolundeki Jared Padalecki' yi dünya yansa bile bira ve hamburger sefasının hakkını veren rahatlığıyla, komik tepkileriyle  maalesef eziyor geçiyor. Canlandırdığı karakter dolayısıyla ne olursa olsun kardeşinin yanında olmaya çalışan abi rolünün de katkısıyla gönlümüzde baş köşeye kuruluyor iyi de ediyor. 
  
  Diziden küçük anektodlar :

   - Birbirlerini kaybetme ihtimaline karşı her zaman gittikleri kasabaların telefon rehberinde ilk sırada yer alan motelde kalırlar.
   - Dean babasının verdiği ( bagajı bir cephanelik olan)Impala'yı asla ve kat'a başkasına kullandırtmaz.
   - Reaper'dan (azrail) kaçarken arka planda 'don't fear the reaper' çalar :D
   - Hayranı olduğumuz Dean aslında tipik bir amerikan kırosudur. Yemek alışkanlıkları bu adam neden obez değil diye düşündürür.
   - Dizideki vampir , bloody mary , hook ve kurtadam versiyonlarını hiçbir yerde görmediniz. Romantik pırıldak vampirlere elveda ;)

  Bu arada dizinin müzikleri i-na-nıl-maz güzel! 
  
  Buyrun bir kaç örnek:

Sezon 1

AC/DC – Back in Black
AC/DC – Highway to hell

Eagles of Death Metal – Speaking in tongues
Keith Rosier – (She) cheated on a cheater
The Allman Brothers Band – Ramblin’ Man
Dave Matthews Band – Out of my hands
 Foreigner - Hot Blooded
Lynyrd Skynyrd – Down south jukin’
Rush – Fly by night
Bad Company – Movin’ on
Billy Squire – Too Daze Done
Black toust music – What a way to go
Ratt – Round and round
Black Sabbath – Paranoid
Metallica – Some kind of monster
Metallica – Wherever I may roam
Rush – Working man
Def Leppard – Rock of ages
Fall out boy – Sugar, we’re going down
The Rolling Stones – Laugh, I nearly died
Lynyrd Skynyrd – Poison Whiskey
Eric Clapton – I can’t stand it
Scorpions – No one like you

 Backman Turner Overdrive – Hey youBad Company – Bad Company
Credence Clearwater Revival – Lodi
Blue Oyster Cult – Don’t fear the reaper
Bad Company – She brings me love
Blind Faith – Can’t find my way home
The James gang – Walk away
Joe Walsh – Rocky mountain way
Little Charlie & the Nightcats - You Got Your Hooks in Me


Fantastik meraklıları için dört dörtlük bir dizi Supernatural şiddetle tavsiye edilir:)




  


  

10 Kasım 2012 Cumartesi

Hayalet Süvari - (2000) Sleepy Hollow

  Karşınızda bir ,Tim Burton, klasiği...

  Amerikalı yazar Washington Irving' in Headless Horseman adlı hikayesinden uyarlanan film 1999 yılında çekilmiş ve ülkemizde 2000 yılında Hayalet Süvari adıyla (Başsız Süvari daha uygun bir çeviri olurdu ya neyse)  gösterime girmişti.

  Yönetmen Tim burton olunca tabii ki (ve iyi ki) başrolde Johnny Depp olur. Birlikte neredeyse ortak bir kariyer yapan ikilinin başyapıtlarından biri diyebileceğimiz bir film hayalet süvari.

  Film 18. Yüzyıl sonunda New York yakınlarındaki bir kasabada geçiyor. Delil kullanılarak cinayet çözülebileceği gibi uçuk! fikirlere sahip olan genç polis memuru Ichabod Crane (Johnny Depp) yenilikçi ve sorgulayıcı tavrıyla üstlerini kızdırınca teste tabi tutulmak üzere Sleepy Hollow kasabasında işlenen cinayetleri sorgulamaya gönderilir.
 ( o dönemdeki felsefe suda ceset bulduysan boğulmuştur'dan ibaretmişş :))

 Şehir çocuğu polisimiz :) hayli zahmetli bir yoldan sonra kasabaya vardığında kasabanın ileri gelenleri tarafından pek de hoş karşılanmaz. Başı kesilerek öldürülmüş dört kurban ve bir şeyler gizledikleri belli olan kasabalılar ..
  Mantık ve sebep-sonuç odaklı polisimiz kendisine anlatılan başsız süvari hikayesine inanmakta zorluk çeker. Ta ki onunla yüzyüze gelene kadar...

-------------- SPOILER İÇERİR-------------

  Efsaneye göre başsız süvari kayıp kafasını aramakta ve bu yüzden karşısına çıkan bütün herkesin kafasını uçurmaktadır ama Ichabod onunla karşılaştığında süvarinin herkese gelişi güzel  saldırmadığını, hedef odaklı hareket ettiğini farkeder. Süvariyi biri kullanmaktadır ama kim? Bu sırada esas çocuğumuz alışıldık gözü kara başrol kahramanları gibi "yeneceğim seni Hessian!" çığlıkları atmak yerine yusuflamayı tercih eder ki bu, filmin genel anlamdaki karanlık ve kasvetli ortamını pek bir neşelendirir.

  Filmin genel atmosferine gelince , New York' un köyü diyebileceğimiz :) Sleepy Hollow Amerika'dan ziyade İngiltere'deymiş izlenimini veren bir gotikliğe sahip. Zaten film İngiltere'de,hikayeye uygun bir şekilde sıfırdan inşa edilen bir köyde çekilmiş. (adamlar özeniyor arkadaşım!)Tam bir 18. Yüzyıl kıyafet şenliği yaşanıyor (erkeklerde bukleli peruklar , taytlı dantelli kıyafetler , kadınlarda ise korsajlı elbiseler).
  Cadıların yakıldığı bir dönemde geçen hikayede kahramanımız son derece yenilikçi bir şekilde hikayeleri batıl inanç diye yorumlarken, tanık olduğu olaylar ona yavaş yavaş kendi çocukluğunu ve bir cadı olduğu için babası tarafından öldürülen annesini de hatırlatacaktır.

  Tim Burton hayranlarının bayılacağı sisler  içindeki , soğuk, kasvetli kasaba tam bir görsel şölen sunuyor. Bütün sahneler hareket eden bir tual kadar dengeli ve güzel. Yavaşça ortalığı sararak ilerleyen sisler, karanlığın içinde parlayan fenerlerin ışığı,  kuru dalları gökyüzüne uzanan ürkütücü ağaçlar,boş arazilerde sallanan korkuluklar, yerleri kaplayan kuru yapraklar , ağaçlar arasından geçen daracık karanlık patikalar, uğuldayan rüzgar, arkanızdan  dörtnala yaklaşan atın toynak sesleri ve havayı ıslık çalarak yaran kılıç...
   Filmin afişinde de söylendiği gibi "kafalar yuvarlanacak" :)))

  Katrina rolüyle esas kız Christina Ricci izlemeye doyum olmayan bir zariflikte. Masum yüz ifadesi ve iri gözleriyle Johnny Depp'in yanına inanılmaz yakışıyor. Bella'yla Edward  da kimmiş dedirtiyorlar insana :))) ( bknz. Alacakaranlık serisi)

   Başsız süvariyi canlandıran  Christopher Walken ise çok iyi bir seçim. Sivriltilmiş dişleri ve gözleriyle tüyler ürpertici bir hayranlık uyandırıyor cehennem süvarimiz. Savaşa kafa kesmekten hoşlandığı için katılan Hessian Horseman olduğu zamanlar anlatılırken cehennemlik bir adamdan umulmayacak bir naiflik de gösteriyor (bknz. iki küçük kız sahnesi) Ayrıca finaldeki kanlı öpücüğe de dikkatinizi çekmek isterim ;)

  Johnny Depp, Icabod rolünü canlandırırken bütün filmlerinde yakalayabileceğiniz çocuksu, elini ayağını nereye koyacağını bilemeyen tavrını sıklıkla kullanmış. Bu karanlık peri masalında, ata binemeyen, kılıç kullanamayan sakar kahramanımızın canını kurtarabilmek için en büyük yardımcısı kıvrak zekası oluyor biz de keyifle izliyoruz.

Hayalet Süvari, içinde bu da buraya yakışmamış dedirtecek tek bir ayrıntı bile bulunmayan, hikayesi de incelikle örülmüş, katil kim sorusunu sonuna kadar sürdüren, meraklıları için  tadına doyulmaz bir film..
(Ben tahmin ettim ama ;)))


  İyi seyirler..















8 Kasım 2012 Perşembe

Total Recall (2012) Gerçeğe Çağrı



Gerçeğe Çağrı/Total Recall, Philip K. Dick’in “We Can Remember It For You Wholesale” adlı ünlü kısa hikâyesinden ilham alınarak çekilmiş. Hikayemiz gelecekte geçiyor. Dünyanın çoktan içine edilmiş, şimdiki ingiltere ve çevresi (Britanya federasyonu) ve Avustralya'dan (koloni) başka yaşanacak yer kalmamıştır. Koloni ezilen halkın işçi kesiminin ya da işinde gücünde ortadirek halkının yaşadığı yer olarak kabul edilebilir. 
  Kahramanlarımız  fabrika işçisi olan Douglas Quaid (Colin Farrell), ve karısı (Kate Beckinsale) koloni adı verilen bir bölgede kendilerince sakin bir hayat sürmektedirler. Hikayeyi bilmeyenler için erken andropoza girmiş gibi hayatından mutsuz takılan douglas ( taş gibi karısı varken yani pes :)) herşeyin bundan ibaret olamayacağı takıntısına kapılır.
  
Daha fazlası olmalı arayışı onu bir anı deneyimleme merkezine götürür. Burada istediğiniz bütün anılar kimyasal yolla direkt beyni uyararak size deneyimletilir ki bu çok ilginç çünkü daha önce bilim kurgu filmlerinde bunun için sanal gerçeklik kullanılırdı sanırım aştık bunları artık :) her gece tekrar gördüğü bol aksiyonlu rüyanında etkisiyle ajan olmak isteyen kahramanımız için hikaye bundan sonra patlıyor.. 
  
--------SPOİLER içeriyor---------

Total recal filmi ilk olarak 1990'da çekilmişti ve başrolünde Arnold Schwarzenegger abimiz vardı. Hayal meyal hatırlasam da özellikle aklımda kalan sahne mutant insanlar ve kenar mahalle ortamıydı. İlginç olan yeni filmde neredeyse aynı kenar mahalle ortamını görüyoruz bu mudur diyorum yani..  Tuhaf bir zaman sıçraması, filmin geri kalanı son derece 21. Yüzyıl yorumuyken kenar mahalle 90'larda kalmış. Biraz daha yaratıcılık beyler milyon dolarla oynuyorsunuz. Belki eski filme saygı duruşu niteliğindedir ama 3 göğüslü mutant ablamız da bunun için yeterliydi aslında ;)
  
Koloni'den Britanya'ya geçiş düşüş (fall) adı verilen bir tüp geçitle yapılıyor yani koloniden tünele dalıp Britanya'dan çıkıyorsun fikir harika! Bir tünel iki yerleşim arasındaki tek bağlantı finalde de neden önemli olduğu görülecek zaten. 


Britanya'nın ve koloninin kontrolü Cohaagen (Bryan Cranston) adlı tipik bir psikopat yöneticide. Robot polislerin çoğalması takıntısı var ve insanların daha adil çalışma şartları için itirazlarına da tahammülü yok. Başkaldıranları terörist olarak nitelendiriyor ve onlar yapmış gibi bol ölümlü bir takım saldırılar düzenliyor. (Biraz tipik bir komplo teorisi ama gerçeklik payı da var) Bana göre ilginç olan Cohaagen'ın insanlar ölsün tavrı.. Kapitalist ve ezen bir sınıfsan, alt sınıf çalışsın , üresin ,satın alsın, borçlansın ve daha da ezilsin istersin. Hamamböceği gibi toplu katliam?? 

  Jessica biel kahramanımızın rüyalarından fırlayıp aksiyonun tam göbeğine oturuyor ama Kate Beckinsale' in güçlü ve soğukkanlı karakteriyle hiç mi hiç boy ölçüşemiyor. Her ne kadar ajan olsa da ,  gerçek karısı olmasa da Kate Beckinsale fena bir eski eş tiplemesiyle karşınızda. "Ciğerini sökmeye yeminliyim bebeğim" ;) hele ilk dövüş sahnesi tekrar tekrar izlemeye değer :)

  Cohaagen tiplemesiyle Bryan Cranston'ı (breaking bad dizisinden) biraz zayıf buldum. burada yönetmen de devreye giriyor tabii. Breaking bad'de insanın kanını donduran soğukkanlı bakışları yakalayamayacaksan ,adamın hakkını veremeyeceksen neden oturursun o koltuğa? Bryan Cranston'ı malcoml in the middle dizisinden de hatırlayan olabilir. Komediden psikopatlığa geçiş bu kadar mı başarılı olur? İkisinde de mükemmel!
  Filmin aksiyon sahneleri çok güzel , atmosfer başarılı, ilginç bir arka plan üstünde hareket ediyor tek kötü tarafı bir an kafanızı çevirdiğinizde bunlar buraya ne zaman geldi dedirtecek kadar hızlı hareket ediyorlar. 
  Son söz : hareketli , bol aksiyonlu , görselliği yerinde bir film. Bir çok beş para etmeyen pahalı yapım arasında izlenebilir filmlerden biri. Kalabalık bir sinema gecesi için ideal :)

 İyi seyirler
  

   





7 Kasım 2012 Çarşamba

once upon a time

  once upon a time dizisi, aklınıza gelebilecek tüm masal karakterlerinin kötü kraliçenin yaptığı bir büyüyle masallar diyarından bizim dünyamıza geçişini konu alıyor.
  dizinin çatısı pamuk prenses(snow white-ginnifer goodwin) ve yakışıklı prensin (charming-joshua dallas) üzerine kurulu. gerçek aşkın temsilcisi çift, bebeklerini 28 yıl sonra laneti ortadan kaldırmak üzere dünyaya göndermek zorunda kalırlar. bebeklerini doğar doğmaz göndermek onlara çok zor gelir. peki ya bebek için?
  emma (çiftimizin kızları-jennifer morrison) gözaltından kaçan eski suçluları yakalar. diğer bir deyişle serbest çalışan bir ödül avcısıdır. tipik bir terkedilmiş çocuk. bağlanmaktan korkan, yalnızlığa ve bunalıma eğilimli, hayatı tek başına keşfetmiş ve gördüklerinden pek memnun olmamış bir kadın..
  28 yaşını tek başına kutladığı gece kapısı çalar. henüz 18 yaşındayken doğurup evlatlık verdiği oğlu henry (jared gilmore) karşısındadır! elindeki eski masal kitabında bütün kahramanların hikayeleri ve nasıl kendilerini bu dünyada buldukları yazar.  sadece henry bu kitabın bir masal kitabı değil gerçek olduğuna ve laneti kaldıracak tek kişinin emma olduğuna inanmaktadır...
  dizi her bölümde başka bir masal kahramanının hikayesini ana hikayeye bağlayarak ilerliyor. hepimizin ezbere bildiği masal klişeleri zaman zaman sıkıcı olsa da, bu kahramanların da insan olduğu varsayıldığında sahip olabilecekleri özellikler ve içine düşebilecekleri çelişkiler çok güzel yansıtılmış.
  kötü kraliçe regina (rana parrila) ve rumpelstiltskin (robert carlyle)dizinin kötü kahramanları. onların birbirini etkileyen içiçe geçmiş hikayeleri de dizi ilerledikçe gözler önüne seriliyor. rumpelstiltskin'in zaafları biraz daha anlaşılabilirken kötü kraliçe regina'ya atfedilen zaaflar biraz yapay kalıyor. belki de regina'yı canlandıran "rana parrila" kötülüğü canlandırdığı ölçüde iyiliği veremiyor bilemem :)
  emma ve pamuk prenses birbirlerine o kadar benziyorlar ki kast listesini açıp baktım farklı rolleri oynayan aynı aktrist mi diye :) isimleri bile benziyor ginnifer ve jennifer.. ginnifer, jennifer adının antik hali bu arada , ismini verenin paganist olma ihtimali yüksek :)
  emma'nın takma saçları (çıt çıt mı kaynak mı ne haltsa artık) bazen o kadar sırıtıyor ki pes demek istiyorum. sanırım günümüzde yaşasa ve nerden geldiğine inanmasa bile bir prenses kızının masalsı uzun saçlara sahip olması gerekiyor ki biz de bağlantıyı daha rahat kuralım.
  gelelim "sihir bedeliyle birlikte gelir" mottosuna.. masalları konu alan bir dizide bile masala kendini bırakamamak bu olsa gerek.. bir şey dilersen bir şey verirsin, eğer kısa yoldan elde edeceksen uzun yoldan ödersin, ne istediğine dikkat et ! satır araları hiç istemediğin şekilde doldurulabilir vs vs.. hayat dersleri üzerinden gidip durmak zaman zaman baysa da rumpelstiltskin'i canlandıran robert carlyle'ın oyunculuğu bütün hikayenin üstünde pırıl pırıl parlıyor..

iyi seyirler...